Dolar : Alış : 34.4372 / Satış : 34.4992
Euro : Alış : 36.3826 / Satış : 36.4482
HAVA DURUMU
hava durumu

Adana

- Hoşgeldiniz - Sitemizde 14 Kategoride 1616 İçerik Bulunuyor.

Röportajlar

Madem ki haberini yazamadım o vakit romanını yazayım dedim

08 Şubat 2024 - 243 kez okunmuş
Ana Sayfa » Röportajlar»Madem ki haberini yazamadım o vakit romanını yazayım dedim
Madem ki haberini yazamadım o vakit romanını yazayım dedim

“1900 doğumlu olmayı çok isterdim. Yani Milli Mücadele’de 20’li yaşlarda bir muhabir olmayı. Mustafa Kemal Paşa’yı takip eden bir gazeteci… Olmadıysa, o dönemin haberini yazamadıysam romanlarını yazarım diye yola çıktım. Üçüncü romanım da okurla buluştu.”

İş’te Life Adana/Filiz Yıldırıcı

Doğu Akdeniz iş dünyası onu ekonomi gazetecisi olarak tanıyor. Çukurova’yı Ekonomi Gazetecileri Derneği’nde ‘Başkan Yardımcısı’ olarak temsil ediyor. Yayın yönetmeni olduğu ekonomi gazetesi Refleks, 15 yılı geride bıraktı. Ama onu Türkiye genelinde tanıtan faaliyeti romancılığı… Kurtuluş Savaşı dönemine olan özel ilgisi kendisine ‘en çok okunan tarihi romanların yazarı’ unvanını kazandırdı. 2017’de Maraş’ın müdafasını anlatan Doğan Kitap’tan çıkan Madalyasız romanının ardından 2021’de Adana’nın Fransız işgali ve 5 Ocak kurtuluş gününü kapsayan ‘Kayıp Sancak’ adlı eserini okurlarıyla buluşturmuştu. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönüm günü 29 Ekim 2023 tarihinde de Milli Mücadele’nin deniz cephesinde yaşananları anlatan romanı Türkiye’nin en köklü yayınevi İnkılap Kitabevi’nden çıktı. Ve çıkar çıkmaz Türkiye’nin en çok satan ilk 20 romanı arasına girmeyi başardı. Benim çok yakın arkadaşım. O yüzden soruların da yanıtlarının da size çok samimi geleceği keyifli bir röportaja buyurun lütfen…

Bir ekonomi gazetecisi nasıl tarih romanları yazarı olur?

Bana, ‘Dünyaya bir daha geleceksin, zamanını da sen belirleyeceksin’ dense 1900 yılında doğmuş olmayı ve Yeni Adana ya da Hakimiyet-i Milliye gazetesinin muhabiri olmayı seçerdim. Çok isterdim, 30 Ekim 1918’de Agememnon zırhlısında olmayı. İmparatorluğun bittiğinin ilan edildiği Mondros Mütarekesi’nin imza töreninde bir kare fotoğraf çekmeyi, 7’nci Ordu Komutanlığı’nı Alman Komutan Liman vonSanders’tendevralan Mustafa Kemal’in payitahta rağmen İskenderun’u işgal etmek isteyen İngiliz gemisine ateş emrini vermesini haber yapmayı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da, 4 Eylül 1919’da Sivas’ta, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da olmayı, oralardan haber yazmayı çok isterdim. Türk Kurtuluş Savaşı, yeryüzünde bir daha yaşanması mümkün olamayacak kadar fedakarlıkların, kahramanlıkların mücadelesidir. Cumhuriyet, o dönem dünyanın en güçlü emperyal devletlerin bir olup üzerimize geldiği ancak işgal başarılamadığı için kurtarılmış vatanın tacıdır. Madem bu mücadele sürecinde o olayların haberini yazamadım öyleyse romanını yazayım dedim.

Son çıkan romanınız Rüsumat’ı yayınlanmadan okuyan şanslı kişilerden biriyim. Okurlara da bilgi vermek adına sizden dinlemek isteriz. Rüsumat neyi anlatıyor?

Mustafa Kemal, vatanı kurtarma mücadelesini başladığında 37 yaşında bir Tümgeneral… Hiçbir cephede kaybetmemiş bir subay. Sadece başarılı bir asker değil. O dönemin dünyasını iyi okuyan bir stratejist. 1917 yılına kadar savaştığımız Rusları üç yıl sonra bize silah yardımı yapmaya ikna eden bir uluslararası ilişkiler uzmanı… Batı cephesinde Yunanla savaşırken tek mermi bile çok önemli. Kısıtlı bir cephaneyle savaşıyoruz. Dönemin süper güçleri İngiltere, Fransa, İtalya Anadolu’yu paylaşma sevdasında. Sadece Sovyetler bize yardıma ikna olmuş ama bu yardımlar o yıllarda işgalci donanmalarının kol gezdiği Karadeniz’i aşıp Anadolu’ya nasıl getirilecek? İşte tam bu noktada yaşlı bir gümrük teknesi adeta efsane bir gemiye dönüşüyor. Birkaç Kuvvacı bahriyeli, civanmert Karadenizliler inanılmaz işler başarıyor. Sovyet limanları ile Anadolu limanları arasında defalarca sefer yaparak mühimmat taşıyan Rüsumat adlı bir gemi düşmandan sakınmak için kah batıyor, kah yeniden yüzdürülüyor. Dünya bahriye tarihinde görülmemiş kahramanlıklar yaşanıyor. Kurtuluş Savaşımızı tüm detaylarının hala tam olarak yazılı ya da görsel olarak kayıtlara geçirilmediğini düşündüğüm gibi özellikle deniz cephesine dair yeterli eser bırakılmadığını düşünüyorum. Rüsumat, Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Türkler’ adlı muhteşem eserde kısaca işlenmiş. Bunu okuduğumda Rüsumat’ın Kurtuluş Savaşımızdaki rolünün mutlaka detaylandırılması gerektiğini düşündüm. O günleri, o olayları yaşayan bir gazeteci gibi yazdım. Rüsumat okuyanların da benim gibi gerilimi, hüznü, gururu yaşayacağını tahmin ediyorum.

Rüsumat bir dönem kitabı. Bu özelliğiyle de ciddi araştırma gerektiren bir süreç. Hatta kitabın sonunda da kişiler ve farklı görsellerle desteklenmiş kitap. Biraz bu süreçten söz eder misiniz?

Yazdığım tüm tarihi romanlarda cerrah, kuyumcu, hâkim hassasiyetiyle çalışmaya, araştırmaya gayret gösteriyorum. Genel Kurmay başta olmak üzere bilinen tüm kaynakların yanı sıra o dönemin Osmanlıca yerel gazeteleri de dahil birçok eserden yararlanmaya özen gösteriyorum. Romanlarımda ağırlık gerçek kişilerden, gerçek mekanlardan ve gerçek olaylardan oluşuyor. Çok az oranda kurguyu geliştirmek için gerçek olmayan kahramanlardan yararlanıyorum. Rüsumat’la ilgili araştırmalarıma bir önceki romanım Kayıp Sancak’ın yayınlanmasından hemen sonra başladım. Bir yıl belgeleri temin etme, okuma araştırma süreci ve yaklaşık bir yıl da yazım süreci var.

Bağımsızlık mücadelesini Vonalı Celal’in, Hamdi’nin, Dursun Kaptan’ın ya da Paskal Mahmut’un gözünden görüyor, onların dilinden anlatıyorsunuz. Bu isimler gerçek mi, kurgu isimler mi?

Vonalı Celal, romanımın tek kurgu kahramanı. Diğer kahramanlar gerçek isimleri ve yaptıklarıyla romanın içerisindeler. Olayları yazmanın ötesinde kahramanlara anlattırarak okuru konunun içerisine çekmeyi yeğledim. Muhabirlik yaptığım yıllarda da yazdığım haberlerde insan unsurunu ön plana almayı tercih ediyordum. Sanırım bunun bir yansıması oldu. İki Osmanlı delikanlısı, deniz zabitleri, Ordu’nun yöneticileri ölüm kalım sürecini birlikte yaşıyorlardı ama her birinin tepkisi, yaptıkları farklılıklar içeriyordu. Bunun romana zenginlik kattığını düşünüyorum.

Kitaba da ismini veren Rüsumat gemisinden söz edelim. Sizin gözünüzde Rüsümat’ıhikâyeleştirmeye değer kılan tam olarak neydi?

Rüsumat aslında bir balıkçı teknesi. 1891 yılında İngiltere’de yapılmış. 1913 yılında Osmanlı satın almış. Cihan Harbi’nde mayın tarama görevi yapmış. Hepi topu 30 metrelik yakıtı kömür olan bir gemi. Kurtuluş Savaşı yıllarında hayli yaşlı. Çatlayan sacı çimentoyla onarılarak yüzdürülüyor. Böylesi bir gemiyle Rus Limanlarından defalarca gerçekleştirilen seferlerleAnadolu’ya mühimmat taşınıyor. Bu seferlerin birinde düşman zırhlılarınca fark edilen cephane yüklü Rüsumat, Ordu’ya sığınmak zorunda kalıyor. Geminin komutanı Yüzbaşı Mahmut, mürettebatı ve kahraman Ordulular, Rüsumat’ın silahtan oluşan yükünü kısa sürede boşaltıyor. Düşman gemileri Ordu iskelesinden görülmeye başlandığında valfler sökülüyor, geminin su alması sağlanıyor. Hatta gemide yangın çıkarılıyor. Rüsumat’ın battığını gören düşman zırhlıları olay yerinden ayrılır ayrılmaz gemi bir gencin denize dalarak valfi kapatması ve suyun boşaltılmasıyla yeniden yüzdürülüyor. Deniz tarihinde ilk ve son kez yaşanan bu olay başta olmak üzere Rüsumat ve etrafında yaşananların yazılması gerekiyordu.

Bağımsızlık mücadelesi de olsa bir yandan insan olarak kontrol edemediğimiz, engel olamadığımız duygularımız var, aşk gibi mesela… Bir de aşk hikayesi var kitapta… Hikâyeyi yumuşatmak için koyulmuş bir kurgu mu?

Hikâyeyi yumuşatmak değil ama kurgu karakter olan Vonalı Celâl’i düşünürken, kavgacı ve cesur kişiliğinin altında mutlaka duygusal bir adam olduğunu düşündüm. Buradan hareketle de âşık olması, mektuplar yazması tam Vonalı’dan beklenecek işler gibi göründü. Bir de burada hayatın olağan akışını görüyoruz aslında. Yani bir varlık yokluk mücadelesi sürüyor. Anadolu’da ki Vonalı da hatta belki Sündüs de bu mücadeleye ellerinden gelen desteği sunuyor. Ama bir yandan da insana dair duygular da akıp gitmeye devam ediyor. Vonalı’nın âşık olması biraz da bu pencereden görünen bir hikâye sanırım.

Eklemek istediğiniz bir konu var mı?

Yazdığım romanları gerçek kahramanların ve o döneme ait mekanların fotoğraflarıyla zenginleştirmeyi çok seviyorum. Ancak maalesef 1920’li yıllara ait fotoğraflar kısıtlı.  Her roman dosyamı tamamladığımda çok farklı kesimlerden seçtiğim birkaç kişiye okumaları için yollarım. Geri dönüşleri benim için çok değerli oluyor. Rüsumat’ta da öyle yaptım. Bir iş insanı olan Fahri Pelit’e de Rüsumat’ı okuması için gönderdim. Dosyayı çok beğendiğini söyledikten sonra ‘Romanın için karakalem resimler çizebilir miyim’ dedi. Gelen resimler inanılmaz güzeldi. Yayın Direktörümüz Mehmet Bozkurt, bu resimleri her bölümün başına koyabileceğimizi söylediğinde inanılmaz mutlu oldum. Rüsumat’ı okuyanlar Pelit’in karakalem resimleriyle adeta sahnelerin içerisine girecek.

YORUMLAR

İsminiz

 

E-Posta Adresiniz

Yorumunuz

FY Ajans