‘Kendimi anonsladım, doğuma gittim’
‘Kendimi anonsladım, doğuma gittim’
Adana’da radyoculuğun ‘deva’ kadını Derya Yüksekdağ, işini samimiyet ve aşkla yapıyor. O yüzden çok sayıda dinleyicisi var. Sihirli kutunun inceliklerini ve Adana’da radyoculuğu konuştuğumuz Yüksekdağ, 14 yıldır tutkuyla geçtiği mikrofondan hiç uzak kalamamış. Yüksekdağ, doğum yapacağı güne kadar yayın masasında olmasını, “Kendimi anonsladım, doğuma gittim” sözleriyle açıklıyor.
Eşref Şefik’in İstanbul Postanesi’nden yaptığı ilk radyo yayınının ardından tam 93 yıl geçmiş. Bu kadar geri gitmeyeceğim. TRT ile yaygınlaşan radyo yayıncılığı 1992’de özel radyoların faaliyete geçmesiyle zirve yaptı. Sayısı çok artınca da kapatılmaları gündeme geldi. 1993 yılında “Radyolarımızı istiyoruz” diye otomobil antenlerine siyah kurdela bağlayarak protesto edildiğini hayal meyal hatırlıyorum. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller hükümeti gerekli düzenlemeleri yaparak radyo zenginlimizi tescillemiş oldu. O gün bu gün yerel, bölgesel, ulusal ve hatta internet üzerinden uluslararası radyolarımız her an kulaklara hitap etmeye devam ediyor. İyi de oluyor. Müzik ziyafetinden anlık haber ve bilgi ihtiyacımızı evimizde, ofisimizde, otomobilimizde sesle gideriyoruz. Adana’da da uzun soluklu, başarılı radyolarımız var. Tabi başarılı radyonun olmazsa olmazı radyocular. Radyoyu ve radyoculuğu bu sihirli kutuya gönül vermiş güzel bir kadınla Derya Yüksekdağ’la konuşalım istedik.
Radyoculuğa nasıl başladın?
Çok klasik olacak bu sorunun yanıtı çok küçük yaşta başladım. Çocukken müzik dinlemeye aşırı ilgim vardı. Daha çok ilgim Türkülereydi. Biz yaştakiler bilir. Kasetçalarlarımız vardı. ‘Rec’ tuşu olanlar kayıt da yapardı. Güzel bulduğum Türküleri ve kendi anonslarımı kaydeder, dinlerdim. Özel radyoların yaygın olduğu dönemdi. Ben de yayıncı olmalıydım. Geniş kitlelere ‘Günaydın’ demeliydim. Bu kararımı aileme açtığımda ilk karşı çıkan babam oldu. Devlet kapısında bir işim olsun istiyordu. Olmazsa SGK’lı bir işim olmalıydı. Belki babam haklıydı ama içimdeki radyoculuk aşkını durduramadım. İnsanlarla iletişim kurmayı seviyordum. Bu işin çıraklığından başlamalıydım. 2006 yılında Adana’da Türkü ağırlıklı yayın yapan bir radyoya gittim. Sanırım çok ısrarlı olmam hemen işe alınmamı sağladı. Yayın masasında dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Türkülere olan sevdam daha da büyüdü. Farklı birkaç Türkü radyosunda daha çalıştım.
Radyonun sadece mikrofonunda mı oldun?
Hayır. Radyoların en önemli girdisi reklam gelirleri. İyi bir radyocu çalıştığı kurumun ayakta kalabilmesi, gelişebilmesi için gelir getirmeli. Bu sektörde 10 yıl da reklamcı olarak çalıştım. Maalesef bu sektörde emeğin tam karşılığı alınamıyor. Hep çalışan olup emeğimizin karşılığını alamamaktansa kendi işimizi yapalım istedik. İşini iyi yapan güçlü bir ekiple 2018 yılında Fatih Selçuk Grup bünyesinde bulunan 96.4 frekansının işletmeciliğini aldık. Yaklaşık iki yıldan beri adını ‘Radyo Deva’ olarak belirlediğimiz 96.4 frekansından yayın yapıyoruz. Adanalıların Radyo Deva’yı çok sevdiğine inanıyoruz. Arabesk ağırlıklı yayınımız kentin her kesiminden büyük ilgi görüyor.
Genel anlamda radyonun geçmişteki kadar ilgi gördüğünü düşünüyor musun?
Ben radyoya dönüş olduğunu düşünüyorum. Evet, son dönemde sosyal medya birçok yayının önüne geçti. Ama gün geçtikçe sıkılıyoruz. Sosyal medya mecrasındaki beğeniler azalıyor, bu alanda geçirilen zaman kısıtlanıyor. İnsanlar, dinlenirken, çalışırken, otomobil kullanırken radyo dinlemenin keyfini hiçbir medya mecrasında bulamıyor. Ben gazeteye, dergiye yani yazılı basına da dönüş olacağına inanıyorum. Çünkü, internet mecrasında zoraki reklam izletme süreleri artıyor. İnsanlar özgürlüğü yeniden okuduğu dergi ve gazetede bulacak diye düşünüyorum. Radyoya da ilgi her geçen gün artıyor. Günümüz insanının yoğunluğu artıyor. Göz işten ayrılmıyor ama kulaklar hep radyoda kalıyor.
Dinleyiciyi radyoda tutma nasıl başarılıyor? Bu çerçevede siz neler yapıyorsunuz? Ya da dinleyiciler ‘Radyo Deva’yı neden tercih ediyor?
Bir kere işimizi severek ve samimiyetle yapıyoruz. Radyo dinleyeni mikrofonda samimi insan arar. Kaliteli müzik arar. Reklam bile olsa rahatsız etmeyen tercih edilir. Radyoculukta 14 yılı geride bıraktım. Halkla İlişkiler eğitimi aldım. Ayrıca ‘Sosyal Hizmetler’ alanında eğitimimi sürdürüyorum. İnsanlarla iletişimi seviyorum. Dinleyicilerimin dertleriyle dertleniyor, çare bulmaya yani ‘Deva’ olmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de çok mutlu oluyorum. Ekip arkadaşlarım Okan Haşim Kızıltekin 20, Yasin Egem 20, Kaan Kaya 25 yıllık yayıncı. Hepimiz işimizi profesyonellik ve içtenlikle yapıyoruz. Dinleyen de bunu biliyor. O yüzden Adana’nın en çok dinlenen radyoları arasında yer alıyoruz.
Radyo reklamları konusunda neler söylemek istersiniz?
Duyarak reklam etkilidir. Ancak, markaların radyo reklamıyla birlikte sosyal medyadan bilboarda, yazılı medyadan internete yer almış olmaları radyoyla zirveye taşınır. O yüzden ben marka ve reklam verenlere diğer mecralarla birlikte radyoyu kesinlikle öneriyorum. Adana’da radyo reklamlarına ilgi gösteren geniş bir kesim olduğunu düşünüyorum. Geri dönüş alınmasa bu kadar yoğun radyo reklamı olmaz.
Son olarak gelecek hedefinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
14 yıldır mikrofondayım. Ama yayın masasına oturduğumda hala ilk günkü heyecanı taşırım. İşimi aşkla yapıyorum. Radyoculukta ‘Mikrofon bir kez tutuldu mu bırakılmaz’ inancı var. Doğruluğuna inanıyorum. 2012’de evlendim. 15 gün ara verebildim. Doğru koştum mikrofonun başına yani dinleyicilerime… Doğuma bu masadan gittim. Kendimi anonsladım, doğuma gidiyorum dedim çıktım. Radyoculuğum çerçevesinde Adana sınırlarını aştığımı düşünüyorum. Bundan sonraki hedefim daha çok kitlelere ulaşabilmek için hedef radyo deva’yı ulusal bir platforma taşımak ve Bunu da yapacağıma inanıyorum.
Röportaj: Filiz YILDIRICI
YORUMLAR
BENZER HABERLER
KÖŞE YAZARLARI
Tüm Yazarlar-
Yeşil Geleceğe Uzanan Yol: Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Yeşil Dönüşümü Doç. Dr. TUĞÇE DEMİRDELEN
-
Lezzet Festivali Başladı! Bu Yazıyı Okumadan Festivale Gitmeyin! Hanifi Aktaş
-
KDV’de Yeni Dönem: Hasılat Esaslı Vergilendirme Mehmet Akif Kılaç
-
Ailede Şiddet Gören Çocuklarda Bağımlılık Riski Mehmet Aslanbaba
-
İşverenler, SGK Teşviklerinden Yeterince Yararlanıyor Mu? Osman Tunç